Newton ve simya (2. Bölüm)

-
Aa
+
a
a
a

Derya Gürses Tarbuck, geçen hafta kaldığı yerden Newton'un ezoterik dünyası hakkında konuşmaya devam ediyor. 

Parşömen
Newton'un ezoterik dünyası
 

Newton'un ezoterik dünyası

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu yazı 19 Aralık 2021 tarihinde Birgün gazetesi Pazar ilavesinde yayınlanmıştır.)

Newton, tamamıyla mekanik bir doğa felsefecisi olarak adlandırılmayı hak etmiyor bence. Newton için işin son derece ruhani bir tarafı var, simya da bununla çok ilgili. Newton’un fiziğinde ne gibi bir okült etki var bir örnekle açıklamak istiyorum; yer çekimi ile ilgili olarak Principia adlı eserde Newton önce şundan bahseder: “Madde aktiftir, birbirlerini çeker ve aradaki mesafe vakumdur.” Bu aktif madde meselesi çok önemli, çünkü simyada da materyalin aktif güçlere ve özelliklere sahip olduğu bilgisi yatar. İşin doğaüstü tarafı buradan geliyor. Newton bunun üzerine “nasıl maddeye aktif özellikler atfedersin” diye çok büyük tepkiler almıştır. Principia’nın bir sonraki edisyonunda “General Scholium” başlıklı bir kısım ekleniyor ve “Boşluk değil, yer çekimi ya da iki maddenin birbiri ile olan iletişiminde havada eter var. Havanın da gravitasyonel gücü taşıma özelliği var eter sayesinde”. Newton’un bunu söylemesini sebebi dini birtakım bağlantılardır. Eğer doğadaki hava bir vakumdan ibaret derse, o zaman tanrısal birtakım şeyleri, doğadaki tanrının ne kadar aktif olduğu bilgisini reddettiği şüphesini uyandırmaktan çekiniyor. 

Simya ile ilgili kısma geçersek, eter ya da okült mesele işin esoterik tarafını ilgilendiriyor. Simyanın bir de deneysel bir tarafı var; analitik kimya ortaya çıkmaya başlamadan önce işin deney kısmını simyacılar yapıyordu. Metallerle, iksirlerle uğraşmak simya ile ilgilenilen coğrafyalarda ve entelektüeller arasında topyekûn bir tecrübe ortaya çıkardı. Bunlarla ilgili yapılan yayınlar da bir literatür ortaya çıkardı. 18. yüzyılın ilerleyen safhalarında filojiston meselesinin de ortadan kalkmasıyla ve Lavosier ile birlikte modern kimyanın ortaya çıkmaya başlamasından söz edebiliriz. Ondan önce işin deneysel taraflarını simyacılar yapıyordu. Bu anlamda simyaya çok şey borçluyuz. Newton da Cambridge’teki odasında oldukça fazla simya deneyleri yapıyordu. Bununla ilgili bir anekdot var; her he kadar retrospektif, geriye dönük psikolojik tespit yapmak doğru olmasa da bilim tarihçileri Newton’un çok büyük bir depresyon geçirdiğini söylerler. Cambridge’te aylar boyunca kıpırdayamayacak kadar hareket kabiliyetini yitirdiğini söylerler. Bir grup bilim tarihçisi de bunun bir depresyon olmadığını Newton’un simya deneyleri yaparken zehirlendiğini iddia eder. Bu bir tartışma konusu kesinlikle, ama buradan çıkarmamız gereken sonuç Newton’un sadece bir fizikçi olmadığıdır. 

Bu Grafik de Newton’un yayın hayatında aktif olduğu konular ve yılları. Kaynak: Frederick Rickey, Newton, Man, Myth and Mathematics makalesi.

Bu Grafik de Newton’un yayın hayatında aktif olduğu konular ve yılları. (Kaynak: Frederick Rickey, Newton, Man, Myth and Mathematics makalesi.)

Modern anlamda Newton’ı sadece bir fizikçi ve mekanik filozof olarak adlandırmanın çok da doğru olduğunu söylememiz mümkün değildir. Burada bir parantez açıp geçtiğimiz hafta bahsettiğimiz “basılmaya uygun değildir” meselesini de açığa kavuşturmak gerekirse, o dönemde İngiltere’de bazı simya pratikleri yasaktı. Heretik olduğundan şüphelenilen kişilere büyük cezalar veriliyordu. Bunun sebebi simya ile deneyler yaparak doğaüstü birtakım sonuçlara ulaşmaya çalışma çabasının dini çevrelerde tepkiyle karşılanıyor olmasıydı. Bu anlamda Newton’un aslında neden bunları yayınlatmamış olabileceği konusundaki tahminimiz biraz daha gerçeğe yakın bir hale geliyor. 

Newton’un hangi eserlerinde kimya ya da simya ile ilgili fikirlerini görebiliriz dersek ilk bastığı ve Optik üzerine olan eserinde Newton madde teorisi ile ilgili birtakım bilgilerinin ipuçlarını verir. Bu anlamda Newton’un doğa ile ilgili görüşleri simya ile ilgili görüşleriyle tamamıyla örtüşür.

Oxford Üniversitesi’ndeki “Newton Project” çalışma grubundan da biraz bahsetmek istiyorum. Yaklaşık 329 adet rulodan oluşan el yazmalarını deşifre etmeye çalışıyorlar. Bunların bir kısmı eskatolojik olarak hesaplamaları içerir. Newton dünyanın 2060 yılında sona ereceğini söyler. Bunu yaparken İncil’deki kronolojiden yararlanır. Yazmaların içerisinde simya ile ilgili altın elde etmek ya da felsefe taşı ile ilgili birtakım çizimleri ve hesaplamaları da vardır. Bütün bunların hepsi tamamlandığında ve hayata geçirildiğinde bilim tarihi çalışmaları konusunda yeni bir açılımın ortaya çıkmaya başladığını da göreceksiniz. Son 20-25 senede yapılan Newton’un simya görüşü konusundaki çalışmalarda büyük değişiklikler ortaya çıktığını söylememiz mümkün. Bu çalışmalar İngiltere’deki araştırma kurumları tarafından da oldukça ciddi olarak destekleniyor. 

: Newton'un simya laboratuvarında çıkan yangının muhtemel bir tasvirini gösteren bir 1874 gravürü. Hikayede, Newton'un köpeği yangını başlatarak 20 yıllık araştırmayı yakmıştır. Newton'un "Ey Pırlanta, Pırlanta, yaptığın fesadı pek bilmezsin" dediği sanılmaktadır. Kaynak: Wikipedia.

Newton'un simya laboratuvarında çıkan yangının muhtemel bir tasvirini gösteren bir 1874 gravürü. Hikayede, Newton'un köpeği yangını başlatarak 20 yıllık araştırmayı yakmıştır. Newton'un "Ey Pırlanta, Pırlanta, yaptığın fesadı pek bilmezsin" dediği sanılmaktadır. (Kaynak: Wikipedia.)

Newton simya ile ilgili olan fikirlerini nasıl elde etmiş veya daha doğrusu nasıl biriktirmiş olduğundan da bahsetmemiz gerekir. Newton’un çok ünlü bir sözü var, bunu bir başka bilim adamıyla olan konuşmasında dile getiriyor:

“Ben eğer uzağı görebildiysem devlerin sırtında durduğum içindir”.

Tam da simya ile ilgili olan bilgisinin altında yatan espri buradan geçiyor. Çok eski zamanlardan kendi zamanına kadar tarihte simya ile ilgili ne kadar ünlü ve önemli kişi varsa eline geçirdiği her şeyi okumuş görünüyor. El yazmalarından edindiğimiz bilgiler bu şekilde; simya pratikleri ile ilgili sürekli not almış. Bunu sadece mütevazi bir şekilde kendi kendine simya ile ilgili düşüncelerini hayata geçirme gibi bir çaba değil, bu bir literatür bilgisini de gerektiriyor. 

Rosicrucian geleneği Newton’u oldukça etkilemiştir. Simya çalışmaları konusunda da müthiş bir etkiye sahip Rosicrucian geleneğinin Newton üzerinde bu kadar etkili olmasının sebebi ruhani dünyayı anlamak için ezoterik eserlere bakmamız gerektiğini savunmasıdır. Hangi dine mensup olunursa olunsun kutsal kitaplara ya da değişik geleneklerden gelen düşünürlerin ezoterik yazılarına bakarsak, bunları çalışarak, içlerindeki sırları çözmeye çalışarak doğayı da anlayabiliriz düşüncesi hakimdir. Bu 21. yüzyıl mentalitesi için son derece ilginç, ama ciddiye alınacak bir şey gibi görünmüyor. Ama o dönem için çok değerli bir çaba olarak karşımıza çıkıyor ve Newton da kesinlikle bu çabanın bir parçasıdır. Tarihçi Frances Yates’in “Gülhaç Aydınlanması” eseri, hermetik bir gelenekten olan rosicrucian üzerine bir eserdir.

Son söyleyebileceğim şey şu; Newton’un fiziği, felsefesi ve simya görüşleri hepsi birbiri ile ilintiliydi. Bir dünya görüşü etrafında şekillenmişti. Bugünle ilgili bir şey söylemek bana düşmez ama Newton konusunda rahatlıkla söyleyebileceğim şey, Newton ve simya ile olan ilişkisi durup dururken neden bir bilim adamı simya ile ilgilenir sorusunu ortaya çıkarmayacak kadar açıktır.